Yazılar

İSTANBUL’UN EN ESKİ CAMİLERİNDEN-ARAP CAMİ

Arap Camii, İstanbul Galata’da, Şişhane’den Karaköy’e doğru uzanan caddenin sol yakasında, binalar arasında kalmış bir camidir. Her gün bu güzergâhtan geçmesine mukabil birçok insan bu caminin varlığından yahut ehemmiyetinden haberdar değil. Arap Camii, İstanbul’un kiliseden çevrilme ilk camisidir ve İstanbul’da ilk ezan bu camiden okunmuştur.

Emevî Kumandanı Mesleme b. Abdulmelik’in 97-99 (716-717) yılları arasında gerçekleştirdiği İstanbul kuşatması sırasında yapıldığı rivayet edilmektedir. Kimileri tarafından bu rivayetin aslı olmadığı iddia edilse de, Arap Camii’nin içinde, güney duvarında bulunan mermer kitabede yer alan tarihçe kısmında caminin Mesleme tarafından yapıldığı yazmaktadır. Yapının bugün bulunduğu yere, Katolikler tarafından VI. yüzyılda San Paolo adında bir kilise yapılmış, kilise kuşatma sırasında camiye çevrilmiştir. Daha sonra XIV. yüzyılda Dominiken tarikatı mensuplarınca caminin bulunduğu yere büyük bir manastır ile San Paolo ve San Domenico adında yeni bir kilise inşa edilmiştir. XIV. ve XV. yüzyılın ilk yarısında pek çok İtalyan buraya gömülmüştür. Avlunun altında bulunan XIV. ve XV. yüzyıllara ait yüzden fazla İtalyan mezar taşı da Arkeoloji Müzesi’ne kaldırılmıştır.

  Arap Camii İsmi Nereden Geliyor?
Fethedilen bölgelerin en büyük ve önemli kiliseleri fethin sembolü olarak camiye çevrilir. San Paolo Kilisesi de Fatih Sultan Mehmed tarafından 1475’te tekrar camiye çevrilmiştir. 1492’de Endülüs’ten göç eden Müslümanların bu cami çevresinde oturmalarından dolayı cami Arap Camii olarak anılmaya başlanmıştır. Caminin mimarisinin, Endülüs üslubuna yakın olması da bu rivayeti destekler mahiyettedir.

Arap Camii, Osmanlı döneminde birçok kez tadilat görmüştür. Önce III. Mehmet, ardından II. Mustafa’nın zevcesi ve I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan tarafından tamir ettirilmiş, genişletilmiş ve yeni bir şadırvan yaptırılmıştır. 1807’de bir yangın neticesinde hasar gören cami tekrar tamir edilmiştir. Caminin avlusunda bulunan şadırvan ise Sultan II. Mahmut’un kızı ve Adile Sultan’ın kocası olan Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Girit’li Hasan Bey tarafından da, 1913-1919 yıllarında cami tekrardan tamir edilmiş, çatı değiştirilmiş, avlu genişletilmiş, son cemaat yeri eklenmiş, minaresi Arap üslûbunca yapılmış ve mahfiller tamir görmüştür.

Mesleme’nin Çilehanesi
Mihrabın salondaki hücre “Mesleme’nin çilehanesi” olarak yapılmıştır. Cami dikdörtgen şeklinde uzun bir yapıdır. Bizans İmparatoru Justinianos devrinde yapılan çan kulesi minareye çevrilmiştir; minarenin altından avluya geçilmektedir. Cephenin yukarı kısmında yer alan sivri kemerli ikiz pencere Osmanlı-Türk devrinde açılmıştır. Caminin mimari yapısı bazilika görünümünde olup kimi yerler ise gotik üslûbda yapılmıştır. Kulenin üçüz pencereleri kısmen örülerek mazgal haline getirilmiştir. Mihrap ve Hünkâr Mahfili’yle yan kapıların dış çerçeveleri barok üslûbda olduklarına göre Saliha Sultan’ın tamirlerinden kalmış olmalıdır. Bunlar, kıble duvarına komşu pencere izlerinden anlaşılacağı üzere daha önce gotik üslûbda iken tamirler esnasında değişime uğramıştır. Caminin ön cephesindeki duvarın bitişiğinde yer alan 1106 (1694-1695) tarihli Ali Paşa hayratının yerinde bugün iki çeşme bulunmaktadır.

       Ebû Eyyûb el-Ensârî, Mesleme bin Abdülmelik ve  
İstanbul Kuşatması
İstanbul yedinci yüzyıl itibariyle Müslümanlar tarafından birçok kez kuşatılmış; fakat fetih hiçbir komutana nasip olmamıştır. Tâ ki Fatih Sultan Mehmed Han’ın 1453 senesinde Topkapı’dan şehre girmesine kadar…Hz. Muaviye İstanbul’u ani baskınlarla nefes alamaz hâle getirmiş, karadan ve denizden akınlar başlatarak birçok adaları ele geçirmiştir. İstanbul’un Müslümanlar tarafından müteaddit kere muhasara altına alınmasından ve Fatih tarafından fethedilmesinden bahsetmişken, Ebû Eyyûb Ensarî Hazretleri’nden bahsetmemek olmaz. Allah Resûlü’nü Hicret sırasında Medine’de evinde misafir eden Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd b. Küleyb el-Ensârî Hazretleri; Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün gazvelere katılmıştır. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman döneminde yapılan savaşlara katılmış ve Hz. Ali’nin yanında yer alarak Haricilere karşı savaşmıştır. Ebû Eyyûb el-Ensârî, Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid’in komutasında İstanbul’un fethine katılmış ve savaşmıştır. Savaş sırasında hastalanmış ve 669 yılında vefat etmiştir. İstanbul surlarının dibinde toprağa verilmiştir. Durumu öğrenen Bizans imparatorunun kuşatma kalktıktan sonra onu kabrinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceğini söylediği, fakat İslâm ordusu kumandanı tarafından gönderilen cevapta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan Hıristiyanların ve kiliselerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat verdiği nakledilmektedir. Akabinde mübareğin kabri Hristiyanlarca da kutsal kabul edilmiş, hatta kurak geçen senelerde ve felaketler yaşandığında kabrin başına gelerek dua edildiği Bizans kayıtlarında aktarılmaktadır. Zamanla kabir unutulmuş ve tekrar bulunması için fethi beklemesi gerekmiştir. Kabrini Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin’in manevî keşif yoluyla bulduğu rivayet edilir.Halîfe Abdülmelik bin Mervan’ın oğlu olan Mesleme bin Abdülmelik Ebu Said, Emevîler sülâlesinin kumandanlarındandır. Kardeşi Halîfe Velid bin Abdülmelik devrinin 705. yılında Anadolu Cephesi komutanlığına getirilmiş, 717’de karadan ve denizden İstanbul’u kuşatmıştır. 1 yıl süren muhasara neticesinde İstanbul alınamamış fakat Galata zaptedilmiş ve bahsetmiş olduğumuz Arap Camii’nden ilk kez ezan-ı Muhammediye Bizans semalarında okunmuştur. Her ne kadar önceki İstanbul kuşatmalarında ezan-ı Muhammediye okunmuş olsa da Mesleme döneminde kiliseden çevrilme camide okunmuş olması ilk ezan olarak kabul edilmiştir. Mesleme b. Abdülmelik’in Suriye’nin Şam şehrinde vefat ettiği rivayet edilmekte ve vefat tarihi olarak da H.120 ile H.123 yılları arası gösterilmektedir. Arap Camii’nin avlusundaki kabrin bu zatın makamı olduğunu söyleyenler varsa da aynı muhasarada şehit olan başka Arap komutanına da ait olduğu söylenmektedir. Arap Camii’nin Duvarındaki Kitabe 1807’de restore edilen camide, restorasyon sırasında divan-ı hümayun kâtibelerinden Hacı Emin Efendi tarafından binanın tarihçesi 33 beyitlik kitâbe olarak yazılıp duvara asılmıştır. Camide yer alan kitâbede Hazreti Mesleme ve o dönemin tarihçesi yer alıyor. Kitabedeki Osmanlıca beytlerde caminin tarihçesi tafsilatlı olarak yazmamakla beraber caminin inşası, bölgenin Arap orduları ve komutanı Mesleme tarafından fethi açık olarak bildirilmektedir. Demek oluyor ki bu fetih bölgesinde yedi sene kadar kalan Müslüman Arap ordularına bir cami inşa edilmiş, zamanın şartları içinde yapılıp o günkü Bizans; bugünkü İstanbul semalarına ilk ezan sesinin yükseldiği bu yere de Arap Camii ismi verilmiştir. Ancak sonraki senelerde bu cami Bizans’ın eline tekrar geçerek kiliseye çevrilmiş daha sonra da İstanbul’un fethedilmesiyle birlikte yeniden camiye çevrilmiştir. Cumhuriyet döneminde uzun süre restore edilmeyi bekleyen Arap Camii’nin, 2008 ve 2011 yıllarında tekrardan restorasyonu yapıldı ve şimdiki haliyle ibadete açıldı. Arap Camii’nin hemen yanında da Arap Camii Kur’an Kursu bulunuyor. Genç talebeler hem hafızlıklarını yapıyor hem de o camide namaz kılma şerefine nail oluyorlar